25 Nisan 2012 Çarşamba

Meme kanseri

Meme kanseri kadınlar arasında en sık görülen kanser tipidir. Kansere bağlı ölümlerde ise akciğer kanserinin arkasından 2. sırada gelmektedir. Toplumlar arasında sıklığı farklılık göstermekle birlikte Batı toplumlarında yaşamları boyunca her 8 kadından 1’inde meme kanseri gelişeceği bilinmektedir. Türkiye’de özellikle ülkenin batısında meme kanseri sıklığının bu oranlara yakın olduğu tahmin edilmektedir. Tüm meme kanserlerinin ise sadece %1’i erkeklerde görülür.
Meme kanserinin görülme sıklığındaki artışa rağmen, tanı ve tedavi alanındaki gelişmeler sonucunda meme kanserine bağlı ölüm oranları 1980’li yıllardan sonra giderek azalmaya başlamıştır.
Tüm meme kanserlerinin %5-10’u genetik geçiş gösterirken, yaklaşık %75’i bilinen risk faktörü olmayan kadınlarda (sporadik olgular) ortaya çıkar.

Risk Faktörleri
Meme kanseri açısından risk faktörü olarak kabul edilen bazı özelliklere sahip olmak, bir kadının mutlak meme kanseri olacağı anlamına gelmez. Bu risk faktörlerinden birini veya birden fazlasını taşıyan kadınların pek çoğunda meme kanseri gelişmezken, tersine meme kanserine yakalanan kadınların büyük bölümünde de bu tanımlanmış risk faktörlerinden hiçbiri yoktur.
Yaş meme kanseri gelişiminde tek başına, en önemli risk faktörlerinden biridir. Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riski artar. Bir diğer en önemli risk faktörü de cinsiyettir. Kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı erkeklere oranla 100 kat fazladır.
Erken menarş (ilk adet kanamasının 12 yaşından önce olması), geç menopoz (55 yaşından sonra), ilk tam dönem hamilelik yaşının gecikmesi (35 yaşından sonra olması) ve hiç çocuk doğurmamış olmak gibi hormonal faktörler meme kanseri riskini artırır. Bazı hormon ilaçlarının değişik amaçlarla kullanılması (doğum kontrol yöntemleri ve menopoz tedavisi gibi) ile meme kanseri riski arasındaki konu ise hala tartışmalıdır. Menopoz sonrası şikayetleri hafifletmek amacıyla kullanılan hormon replasman tedavisinin meme kanseri riskinde minimal bir risk artışına neden olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Bu nedenle bu tip tedaviler kullanılması gerekiyorsa bile, uygun takipler yapılmak kaydıyla, 5 yılı aşmamak koşuluyla kullanılmalıdır. Bu tip tedavileri kullanan kadınların meme kontrollerini düzenli olarak yaptırmalarında fayda vardır.
Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kadınlarda, özellikle de 1. derece akrabalarında (örneğin anne, kız kardeş ve kendi kızı) bulunanlarda risk artmaktadır.  Ailesel riski daha da artıran, ya da kanserin ailesel olabileceğini düşündüren koşullar şunlardır: Meme kanserinin (1) birden çok yakın akrabada (1 ve/veya 2. derece) olması, (2) genç yaşta ortaya çıkması ve (3) hastalığın iki taraflı olması. Birden çok birinci derece akrabada meme veya over (yumurtalık) kanseri olması meme kanserinin genetik geçişli (herediter) olabileceğini düşündürür. Meme kanseri ile ilişkisi olan genetik mutasyonlardan en çok bilinenler BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyonlardır. Bu  genetik mutasyonlara sahip olan kadınlarda hayat boyu meme ve over kanserine yakalanma riski ciddi olarak yükselmektedir.
Bazı iyi huylu meme hastalıklarında da düşük de olsa meme kanseri riski artmaktadır. Ancak kadınlarda sıkça görülen fibrokistik değişiklikler ve basit meme kistlerinin meme kanseri açısından risk faktörü olmadıklarını özellikle vurgulamak isterim.
Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda bazı yaşam tarzına ait faktörlerin meme kanseri riskini etkileyebileceği öne sürülmüştür. Ancak bu faktörlerin etkinliği tartışmalıdır. Bunlar arasında önemli olan birkaç noktaya değinmek gerekir. Diyette tüketilen yağ oranı ve beslenme alışkanlığının olası bir risk faktörü olduğu üzerindeki bilgiler tartışmalıdır. Yağ oranı düşük yemeklerin yendiği bölgelerde (Uzak Doğu ülkeleri gibi) hastalığın görülme sıklığı daha düşüktür. Kuşkusuz bu ülkelerde meme kanserinin az görülmesini en önemli nedeni ırksal-genetiktir. Ancak tüketilen yağ tipi ile meme kanserinin ilişkisi de incelenmiştir. Zeytinyağı gibi tekli doymamış yağlara oranla, mısır yağı ve margarin gibi çoklu doymamış yağların ve doymuş yağların çok kullanıldığı diyetlerde meme kanseri riskinin daha yüksek olabileceği öne sürülmüştür. Özellikle menapoz sonrası obezitenin meme kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir. Her gün düzenli alkol tüketiminin (1-2 duble) meme kanseri riskini arttırdığı öne sürülmüştür. Otuz yaşında önce doğum yapmış olmak ve emzirme meme kanseri açısından koruyucu etkiye sahiptir. Meme rekonstrüksiyonunda kullanılan silikon implantların meme kanseri riskini etkilemediği gösterilmiştir.

Tanı
Meme kanserinin en sık görülen belirtisi yeni ortaya çıkmış olan ağrısız kitle varlığıdır. Özellikle belirtilmesinde fayda olan bir konu meme ağrısı (mastalji, mastodini) daha çok iyi huylu meme hastalıklarının bir belirtisidir. Meme kanserinin daha nadir görülen belirtileri arasında meme derisinde ödem, çekinti, meme başının içeriye doğru dönmesi, meme başından kanlı akıntı olması ve koltuk altında sert, fiske lenf nodlarının varlığı sayılabilir.
Fizik muayenede memede şüpheli bir kitle bulunursa, mutlaka mamografi ve ultrasonografi ile değerlendirilmesi gerekir. Daha sonra yapılması gereken ise iğne biyopsisidir. İğne biyopsileri arasında günümüzde daha çok tercih edilen, çeşitli avantajları nedeniyle kalın iğne (True-cut veya kor) biyopsisidir. Kuşkulu meme kitlelerinin gerekli tetkikler yapılmadan ve hatta görüntüleme yöntemleri tamamlandıktan sonra bile cerrahi biyopsi ile çıkartılmaları (eksizyonel biyopsi), özellikle erken evre meme kanserinde, daha sonra yapılacak cerrahi yöntemleri olumsuz yönde etkileyebildikleri için önerilmemektedir.

Tedavi
Meme kanserinin tedavisinde birden çok disiplinin beraber, uyum içerisinde çalışması gerekmektedir. Meme kanserinin birçok evresinde ilk tedavi yaklaşımı cerrahi olmakla birlikte, sistemik ilaç tedavileri (kemoterapi, hormonoterapi) ve bazen radyoterapi ile tedavinin desteklenmesi gerekir. Cerrahi tedavi ve radyoterapi daha çok tümorün lokal kontrolünü sağlamada önemli iken, kemoterapi ve hormonoterapi ise sistemik kontrole yardımcı olmaktadır.
Günümüzde meme kanseri tedavisinin başarısını etkileyen en önemli faktör erken tanıdır. Meme kanseri erken evrede yakalandığında meme koruyucu cerrahi ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Özellikle genç kadınlarda memenin korunması hastanın diğer tedavilere uyumunu artırmakta ve sosyal yaşantısı açısından psikolojik destek sağlamaktadır.
Erken evre meme kanserinde olguların yaklaşık %75’inde henüz koltuk altı lenf bezlerine metastaz gelişmediği de dikkate alınırsa, bu hastalarda sentinel lenf nodu biyopsisi adını verdiğimiz yöntem ile koltuk altı lenf bezlerinin korunması da sağlanabilmektedir. Böylece cerrahi tedavinin korkulan bir komplikasyonu olan kolda şişlik (lenfödem) riski de oldukça azalmaktadır.
Meme kanseri cerrahisindeki önemli gelişmelerden biri de mastektomi (memenin tamamen alınması) gereken hastalarda eş zamanlı meme rekonstrüksiyonu (yeniden meme kitleri oluşturulması) yöntemidir. Kadının kendi dokuları kullanılarak veya protezler ile yapılan bu tip girişimlerin hastanın tedavisini geciktirmediği ve hastaya ciddi psikolojik destek sağladığı yapılan çalışmalardan bilinmektedir.
Meme kanseri günümüzde ölümcül bir hastalıktan çok, kronik bir hastalık haline gelmektedir. Meme kanseri sıklığı artmasına rağmen, tanı ve tedavideki gelişmeler sayesinde ölüm oranları azalmaktadır. Tedavi başarısını etkileyen en önemli faktör erken tanıdır. Erken evre meme kanserinde 5-10 yıllık hayat beklentisi %85 gibi yüksek oranlara çıkmıştır. Meme kanseri erken tanındığında hem tedavi başarısı yükselmekte, hem de meme koruyucu cerrahi ve sentinel lenf nodu biyopsisi gibi daha az invazif, yani daha basit ve yan etkisi düşük ancak etkinliği yüksek uygulamalarla tedavi mümkün olabilmektedir.


Prof.Dr. Serdar Özbaş Meme Kanserini anlatıyor.



20 Nisan 2012 Cuma


                       Sünnet nedir?

Erkek çocuklarda penisin ucunu çevreleyen derinin alınması işlemine sünnet adı verilir.

Hangi durumlarda sünnet gereklidir?

Sünnet derisinin pipi başına yapışık ve dar olması durumunda, idrar yapmada zorluk ve bazen idrar yolu enfeksiyonu görülebilir. İnançlarımız ve sosyal yönü dışında bilimsel olarak da sünnet önerilmektedir. Sünnet olmamış erkeklerde cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve penis kanseri riskinin arttığı bilinmektedir. Sünnet olmamış erkeklerin eşlerinde rahim ağzı kanseri daha sık görülür. Sünnet sonrası idrar yolu enfeksiyonu riski azalmaktadır. Bu bilimsel veriler ışığında dünyada sünnet yaptırma oranında giderek artış söz konusudur.

Hangi hastalıklarda erken sünnet önerilir?

İdrar yolu enfeksiyonu, pipi derisi iltihabı, pipi ucunda balonlaşma ve zorlanarak işeme veya bazı böbrek ve idrar yolu hastalıklarında sünnet erken önerilmektedir.

Sünnet nasıl yapılır?

Sünnet ameliyathane şartlarında uygun anestezi ile yapılan günübirlik cerrahi bir girişimdir.  Yani bu işlem için çocuğun uzun süreli hastanede yatırılmasına gerek yoktur. Genellikle işlem sonrasında hastane şartlarında 2-3 saatlik takip yeterlidir.

Sünnet için uygun yaş grubu nedir?

Uygun yaş grubu 2 yaşından önce veya 5-6 yaşından sonradır. Ancak çocukta hastalık varsa daha erken sünnet olabilir. 2-5 yaş arası enfeksiyon böbrek hastalığı varsa o dönemde de anestezi altında sünnet yapılmaktadır.

Lokal anestezi ile de sünnet yapılabilir mi?

Yenidoğan döneminde ve 6 yaşından sonra uyumlu çocuklarda, konuşulup yapılacak işlemler anlatıldıktan sonra dormicum dediğimiz hafif sedasyon ve pipiye ağrı kesici krem ile sünnet yapılabilir.

Sünnetin Genel anestezi ile yapılmasının sakıncaları var mıdır?

Günümüzde çocuk anestezisi konusunda gerek teknolojik açıdan gerekse deneyim olarak son derece büyük bir gelişme söz konusudur. Yenidoğmuş bebekler bile gerektiğinde, acil durumlarda uzun süreli genel anestezi ile ameliyat edilmektedir. Anestezinin erişkin hastalar için olan riskleri çocuklar için de söz konusudur. Bu nedenle deneyimli merkezlerde yapılması önemlidir.

Ameliyattan önce nelere dikkat edilmeli?

GAA’da olacaksa çocuğun sağlıklı olduğu yani, öksürük, aksırık, ateş enfeksiyon halinin olmadığı bir dönemde yapılması gerekir. Sürekli kullanılan ilaçlar veya hastalıkları konusunda sünneti yapacak olan cerrah mutlaka bilgilendirilmelidir.

Sünnet sonrası çok ağrı olur mu?

Genel veya lokal her iki işlemde de pipiye anestezi yapmaktayız. Böylece 6-8 saat kadar ağrı olmaz. Ama daha sonra ağrı olacağını bildiğimiz için ilk gün rutin 6-8 saatte bir çocuğun yaşına kilosuna uygun ağrı kesici veririz.

Sünnet sonrası kanama olur mu?

Kanama olabilir. Özellikle kanamaya neden olabilecek ilaçların sünnet öncesi bir hafta kadar önceden kesilmesi gerekir. Ailede sünnet sonrası kanama, diş çekimi sonrası kanama öyküsü ya da kan hastalığı varsa mutlaka hekime bilgi verilmelidir.


Ameliyat sonrası bakım nasıl oluyor?

Ameliyat sonrasında çocuğun pipisinde sargı bezi veya şeffaf tabaklı bir pansuman olur. Bu pansuman çişle ıslanıp veya bir veya 2 gün sonra duş sırasında çıkar. Duş sabun ve şampuanla yapılabilir. Pipiye sürtme ovalama hareketi yapılmaz. Pansuman çıktıktan sonra pipiye bakımda krem önermekteyiz.


Sünnet sonrasında nelere dikkat etmeliyim?

Genellikle sünnet derisi yapışık olan çocuklarda iyileşme kabuk şeklinde olur. Bunun çabuk olması için günlük ya da gün aşırı duş, pipinin iyileşmesini kolaylaştırıcı kremler öneririz. Ani ve sert hareketler ilk bir hafta önerilmez. Yara kabuğu geçtikten sonra yaklaşık bir hafta on gün sonra denize gidebilir düzeye gelir.


Bezli bebekler de bakım nasıl olur?

1 hafta kadar büyük boy alt bezi kullanılması ve yine duş ve krem yeterlidir.


Büyük çocuklarda ne giymeli?

Geniş bir iç çamaşırı veya pijama yeterlidir. Sadece 2-3 hafta basketbol, ağır spor, bisiklet kullanımına kısıtlama mevcut.

Sünnet olunmaması gereken hastalıklar var mıdır?

Sünnet öncesi çocukları mutlaka muyeneye çağırıyoruz. Çünkü bazen sünnetle birlikte ameliyat edilmesi gereken hastalıklar, bazen sünnetin 1 yaşa kadar ertelenmesini gerektiren hastalıklar çıkabilir. Hidrosel, fıtık, inmemiş testis gibi…


Peygamber sünneti nedir?

Peygamber sünneti, hipospadiyas dediğimiz hastalıktır. Çiş yaptığı delik pipinin alt kısmındadır.  Sünnetten önce veya beraber önce çiş yaptığı deliğin ameliyat edilmesi gerekir.
Sünneti nerde kime yaptıralım?

Sünnet ameliyathane koşullarında uygun anestezi ile yapılmalıdır. Sürekli çocuk ameliyat eden bir çocuk cerrahı veya çocuk üroloğu tarafından yapılmalıdır.

Değişik sünnet yöntemleri var mı?

Çan, gomco, plastik kıskaç ve cerrahi sünnet yöntemleri mevcut. Bizim hastane ortamında yaptığımız cerrahi sünnettir. Sorun gelişme olasılığı en düşük olan yöntemdir.


Sünnet sonrası erken dönemde hangi sorunlar olabilir?

Altı- sekiz saat çiş tutma, kanama enfeksiyon gibi sorunlar gelişebilir. 


Daha sonraki dönemlerde ne gibi sorunlar olabilir?
Yapışıklık, pipide eğrilik, çiş yaptığı delik ucunda darlık gelişebilir. Ancak uygun koşullarda yapılan sünnetlerde bu oran  %1-3 ün altındadır.




Uz.Dr. Rahşan Vargün Yıldız sünnet hakkında bilinmesi gerekenleri anlatıyor.



18 Nisan 2012 Çarşamba

Baş Ağrısı

Baş ağrısı toplumda çok sık görülmesi, yaşam kalitesini etkilemesi, bazen ciddi işgücü kaybına ve iş veriminde düşmeye yol açması, bazen ise yaşamı tehdit eden hastalıklar işaret edebilmesi nedenleri ile çok eski dönemlerden beri dikkati çeken bir sağlık sorunu olmuştur. Baş ağrısı “ağrı” boyutunun ötesinde atağın –ağrının- tekrar geleceği endişesine yol açmakta, bu endişenin süreklilik kazanması ise depresyona ve kişisel ilişkilerde bozulmaya neden olmaktadır. Kronik ağrıda tüm bunların tekrar ağrıya yol açması ile kısır döngü oluşturması kaçınılmazdır. Baş ağrılarının önemli bir bölümü migren ve gerilim tipi baş ağrısı özelliğinde olan kronik ağrılardır. Ülkemizde 1997 yılında yapılan bir araştırmada 15-55 yaş arası grupta migren sıklığının %16,4 (Kadın;%22, erkek %11) , gerilim tipi baş ağrısı sıklığının  ise %30  olduğu saptanmıştır.  Baş ağrısı  kişide ortaya çıkarttığı  tüm olumsuzlukların yanı sıra bütçeye  önemli yükler getirmektedir. Migren ve gerilim tipi baş ağrısına bağlı işgücü kaybının ülkemizde  yılda 12,2 gün olduğu ve bütçeye 440 milyon dolar ek yük getirdiği tahmin edilmektedir.

Baş ağrısı çok çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Uluslararası baş ağrısı komitesi baş ağrılarını 13 başlık altında toplamıştır. Bunların büyük  bir bölümünde organik bir neden yoktur; bunlara birincil baş ağrıları adı veriyoruz; Migren,  Gerilim tipi baş ağrısı, Demet baş ağrısı  gibi. Eğer baş ağrısı bir beyin kanaması, hidrosefali ya da  beyin tümörü gibi bir hastalığın belirtisi ise buna ikincil baş ağrıları adını veriyoruz. Neyse ki  ikincil baş ağrılarına tüm baş ağrıları içinde nadir rastlıyoruz. Ancak bunların altında  çok ciddi ve yaşamı tehdit edebilecek hastalıklar olduğu için mutlaka baş ağrılarını ciddiye almak gerekiyor. Bu noktada ikincil baş ağrıları konusunda bizi uyarması gereken belirtileri vurgulamakta yarar görüyorum. Baş ağrısının yeni veya her zamankinden farklı olması, ani ve çok şiddetli olması, baş ağrısına şuur bulanıklığının eşlik etmesi,  ateşle birlikte olması, egzersiz-eforla ortaya çıkması ya da sadece öksürme-aksırma ile görülmesi, vücudun bir tarafında kuvvetsizlik ya da uyuşma ile birlikte görülmesi yada beraberinde nöbet görülmesi bizi altta ciddi bir hastalığın olabileceği konusunda uyaran ipuçlarıdır. Ancak bu noktaların dışında yaşlılarda ve çocuklarda görülen baş ağrılarının ayrı bir önemi olduğu da bilinmelidir. Sonuçta tüm  baş ağrıları zamanında ve bu konuda deneyimli  bir hekim  tarafından değerlendirilmelidirler.




Doç.Dr. Mehmet Murat Sümer Baş Ağrısı'nı anlatıyor.


16 Nisan 2012 Pazartesi

14 Nisan 2012 Cumartesi


Hipertansiyon ( Yüksek Tansiyon) Nedir ?

Kan dolaşımının sağlanması için gerekli olan kan basıncına tansiyon denir. Bu basıncın normalden fazla olması hipertansiyondur. Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır;
  • Büyük tansiyon ( sistolik kan basıncı )
  • Küçük tansiyon ( diyastolik kan basıncı )
Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Büyük tansiyonun yada küçük tansiyonun normalden fazla olması Hipertansiyon ‘dur.  Hipertansiyon tanısı koyabilmek için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini arttırmaktadır. Hipertansiyon, değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. 70 yaşın üzerinde, hipertansiyon sıklığı %30 lara çıkmaktadır. Özet olarak; toplumdaki 5-6 erişkinden birinde, kan basıncı yüksekliği vardır. Tansiyonunuzu düzenli olarak ölçtürmenizi öneriyoruz. Dünya Sağlık Örgütü yüksek tansiyonu 130/85 mm/Hg üstü olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda diabetiniz de varsa tansiyonun 130/80 mm/Hg’nın altında olması hedeflenmektedir. İnme nedeni ile hastaneye yatan hastaların yaklaşık %75’inde yüksek kan basıncı değerleri saptanır. Tansiyonunuz yüksekse kontrol altına alınması için mutlaka bir uzman hekime başvurun. Diyetinizdeki tuz miktarını azaltın, düzenli yürüyüş yapın ve eğer varsa fazla kilolarınızı verin. İlaç kullanıyorsanız düzenli almaya özen gösterin.

12 Nisan 2012 Perşembe


Bahar Alerjisi ( Alerjik Rinit )

Baharın gelmesi ile birlikte artan polenler alerjik bulgulara neden olabilir. Bu duruma bahar nezlesi olarak bilinen mevsimsel alerjik rinit adı verilir. Ağaçlar genellikle bahar aylarında polen yayarlar. Özellikle sedir, çam ve kavak ağaçları bahar mevsiminde büyük oranda polen yayarak bahar alerjilerine neden olmaktadırlar.  Geç ilkbahar, erken yaz dönemlerinde bu polenlere çimen ve tahıllarda ilave olur. Rinit, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, kaşıntı yaparak evde, okulda, işte konsantrasyon bozukluğuna, uyku düzeni bozukluğuna  neden olabilir, yaşam kalitesini etkiler.

Bahar alerjisi bulguları
  • Sürekli hapşırmak
  • Burun tıkanıklığı
  • Burunda sürekli akıntı
  • Gözlerde sulanma
  • Göz altlarında morluk
  • Burun, ağız, boğaz ve gözde kaşıntı


Bahar mevsiminde ve alerjik riniti olanların dikkat etmesi gerekenler
  • Polen mevsiminde bitkilerin yoğun olduğu yerlerde ve uzun süre dışarıda zaman geçirmemeye özen gösterin. 
  • Polen mevsiminde evde ve arabada camlarınızı kapalı tutun.
  • Beden temizliğinize özen gösterin.
  • Dışarıdan geldiğinizde duş alın aksi takdirde vücudunuz ve saçlarınızda bulunabilecek polenler sizi rahatsız edebilir.
  • İçinde polenleri tutacak özel filtreler yerleştirilmiş hava temizleyicileri de özellikle alerjisi olan kişinin yattığı odaya yerleştirilebilir.

Anevrizma

Anevrizma kafa içindeki beyini besleyen ana damarlarda keseleşme şeklinde kendini gösteren patolojik değişikliktir. Bu durum doğuştan olabileceği gibi sonradan da gelişmiş olabilir.
Anevrizma ne sıklıkla görülüyor?
Biz anevrizmaları iki şekilde görebiliyoruz. Bazen hastalarda hiçbir kanama olmadan tanı konulabileceği gibi, bu hastalar beyin kanaması sonucunda da teşhis edilebilirler. Bu tip kanamaları biz SAK diye adlandırıyoruz. Kanamamış anevrizmaların  kanama riskleri yaklaşık 5% olarak bilinmektedir. Bu tip kanamaların toplumda görülme oranı  100,000 de 10 vaka civarındadır.
Anevrizmanın yarattığı riskler nedir? Anevrizma kanamasının sonuçları nelerdir?
Anevrizma kanaması geçiren hastaların 1/3’ü olay yerinde hayatını kaybetmektedir. Geri kalan hastaların da yarısında belirgin ve kalıcı sakatlıklar oluşmaktadır. Bu oluşan problemlerin en hayati olani hastanın tekrar bir kanama geçirmesidir. Bu nedenle anevrizma tedavisindeki en önemli faktör kanamanın tekrarlanmasının önlenmesidir.
Anevrizmanın tanısı nasıl konuluyor?
Anevrizma kanamasi sonrasi ilk tani araci bilgisayarli beyin tomografisidir. Bilgisayarli beyin tomografisinde subaraknoid kanama goruldukten sonra hastaya beyin anjiografisi yapilmalidir. Bu taniya yonelik testler mumkun oldugunca cabuk tamamlanmalidir ki hastanin tedavisine karar verilebilsin.










Beyin ve Sinir Cerrahisi Uz.Dr. Serdar Alp ve Girişimsel Nöroradyoloji uzmanı Prof.Dr. Mehmet Murat Fırat Beyindeki kan damarlarında oluşan anevrizmaları CNN Turk Checkup programında anlatıyor.

10 Nisan 2012 Salı


Gıda Alerjileri ve Reaksiyonları


Gıda Alerjileri Nedir?

Bazı kişiler belli gıdaları çok az miktarda dahi almış olsalar deride döküntüler, burun akıntısı,göz kaşıntısı gibi alerjik reaksiyonlar verebilirler. Bazılarında ise ölümlere yol açabilen daha ağır reaksiyonlar oluşabilir.Bu tip reaksiyonlara anafilaksi adı verilir.
Genellikle gıdanın protein kısmı alerjik reaksiyona neden olur.



Alerjik reaksiyonlardan sıklıkla sorumlu olan yiyecekler:
  • Süt
  • Yumurta
  • Deniz Ürünleri ( Balık, Karides )
  • Buğday
  • Ağaç Yemişleri ( Fındık, Fıstık )
  • Yer Fıstığı

Hem çiğ hem de pişirilmiş gıdalar alerjik reaksiyonlara sebep olabilirler. Bir gıdayı pişirmek onun alerjik reaksiyona neden olmasını önlemez.
Çocukların yumurta ve süt  alerjileri genellikle  yaşla birlikte düzelir.

Erişkinlerde dört çeşit gıda hemen tüm gıda reaksiyonlarının nedenidir.

  • Yer Fıstığı
  • Ağaç Yemişleri
  • Balık
  • Kabuklu deniz ürünleri( karides gibi )

Gıda Alerjileri Kimlerde Olur? Bu alerjiler Durdurulabilir mi ?

Bir kez gıda alerjisi olduğunuzda, bu alerjilerin geçmesini sağlayacak ilaç henüz yoktur. Eğer belirli bir gıdaya alerjiniz varsa bir reaksiyon geçirmemenizi garantilemenin tek yolu o gıdayı asla tutmamak, ona dokunmamak ve hatta onu koklamamaktır.

Gıdalara karşı alerjim olup olmadığını nasıl öğrenebilirim?

Eğer bir gıdaya karşı alerjik olduğunuzu düşünüyorsanız, hangi gıdalara karşı alerjik olduğunuzu belirlemek üzere bir alerji/ immünoloji uzmanına danışınız. Doktorunuzun gerekli görürse deri testleri veya kan testleri ile alerjinizi belirleyecektir.

Bir gıda alerjisinin bulguları nelerdir?

 Vücudunuz belli bir gıdaya karşı alerjik ise, birkaç şekilde tepki verebilir.

  • Cildiniz kızarır, kaşınır ya da deride döküntüler olabilir.
  • Burnunuz tıkanır ya da kaşınmaya başlar, hapşırmaya başlayabilirsiniz ya da gözleriniz kaşınır, yaşarır.
  • Kusabilir, mide krampları geçirebilir ya da ishal olabilirsiniz.

Gıda Alerjileri ne kadar tehlikelidir?

Gıda alerjileri ölümle sonuçlanabilir.Alerjilerin yol açtığı ve hayati tehdit eden reaksiyona anafilaksi adı verilir.Bir gıdadan sonra eğer bulgularınız varsa derhal ambulans çağırmanız gerekmektedir.

  • Ses kısılması, boğazda daralma hissi ya da boğazda takılma hissi
  • Hırlama, göğüs daralması ya da soluk alıp vermede zorlanma
  • Ellerde ya da  ayaklarda, göz kapaklarında ya da kafa derisinde şişme
  • Durdurulamayan kusma, karın ağrıları
  • Bayılma ve ölecekmiş hissine kapılma

Eğer yukarıda sayılan reaksiyonlardan herhangi birisini geçiriyorsanız, ambulans çağırınız. Anafilaktik bir reaksiyon çok hızlı ilerler ve ölüme yol açabilir.

Bir ya da daha çok gıdaya alerjim varsa ne yapmalıyım?

Alerjik olduğunuz gıdalardan ( ya da gıda proteinlerinden) sakınınız. Eğer örneğin süte karşı alerjikseniz, süt,yoğurt, dondıurma ve süt içeren herhangi başka bir yiyecekten uzak durunuz. Bu kulağa basit gelmekle birlikte, gıda proteinleri hiç tahmin etmeyeceğiniz yerlerde gizlenebilmekte, çoğunlukla başka gıdalar içeriğinde önümüze çıkmaktadır.

Gıda etiketleri genellikle içerik maddelerinin bir listesini yapar. Bu nedenle gıda alerjileriniz varsa, gıdaları tüketmeden önce etiketlerini okumanız yararlıdır. Bazen bir gıda proteini birden fazla isim ile adlandırılabilir.
Bazı gıda içeriklerine verilen farklı isimler aşağıda yer almaktadır:

Süt içeren ürünlere örnekler:

  • Kazein, kazeinat, peynir mayası kazeini
  • Laktalbümin, laktalbümin fosfat,laktoglobülin,laktuloz

Yumurta içeren örneklere örnekler:

  • Albümin
  • Meringue veya meringue unu
  • Şu malzemeler de yumurta proteini içerebilir: yapay çeşniler, lesitin, makarna, badem ezmesi,krema,nugat ve makarnalar.
  • Bu ürünlerin etiketlerini dikkatlice okuyunuz.

Yer Fıstığına alerjik iseniz şu içeriklerden sakınınız:

  • Yapay yemişler, fındık, fıstık, yer fıstıkları, karma yemişler, hindistan cevizi, fıstık parçaları.
  • Soğuk preslenmiş, imbiklenmiş ya da ekstrüde fıstık yağı ya da yer fıstığı yağı.
  • Yer fıstığı yağı, yer fıstığı unu.
  • Şu malzemeler de yer fıstığı proteini içerebilir: Afrika, Çin, Endonezya, Meksika, Tayland, Vietnam yemekleri; fırınlanmış mamüller, şekerler, çok acı kırmızı biber, yumurta ruloları, enchilada sosu, tatlandırıcılar, badem ezmeleri, nugat ve ay çekirdekleri.

Eğer gıda alerjiniz varsa size yemek servisi yapan lokanta personeli ya da diğer kişilerden gıda içeriğini listeleyen bir mönü vermelerini mutlaka isteyin. Kendilerine gıda alerjinizin olduğunu ve hasta olmamak için yiyecek içeriğini bilmeniz gerektiğini söyleyin.

Gıda alerjisi ciddi bir durum olmakla birlikte doktorunuz ile tam işbirliği içerisinde hareket eder ve gıdalardan sakınırsanız sağlıklı kalabilirsiniz. Hekiminiz gıda alerjisi ile ilgili aklınıza gelen tüm soruları yanıtlayabilir, reaksiyonlarınız olduğunda ne yapmanız gerektiğini açıklar ve gerekli ilaçları temin edebilir.

Gıda alerjiniz olduğuna inanıyorsanız tanı ve tedavi açısından bir alerji uzmanına başvurmanızı öneririz.

9 Nisan 2012 Pazartesi


Kendinizi Sürekli Bitkin ve Yorgun Hissediyorsanız Yaşam Tarzınızda Dikkat Etmeniz Gereken Noktalar

Kendinizi zaman zaman yorgun hissetmeniz çok normal, fakat sürekli bitkin ve yorgun hissediyorsanız dikkat etmeniz gereken noktalar var.
Yaşam tarzınızda basit değişiklikler yaparak kendinizi sürekli yorgun ve tükenmiş hissetmekten kurtulabilirsiniz.

Kafein tüketimi:  Kafeinli içecekler (Kahve, Kola) geçici olarak canlılık ve performans sağlayabilir ama öğleden sonra ve akşamları kafein tüketimi uyku düzeninizi olumsuz etkileyecektir.

Beslenme Şekliniz:  Sürekli sağlıksız beslenmek ( fast food, trans yağ, margarin, şeker ) birçok sağlık sorunlarına yol açar. Bunlardan biri de bitkinlik ve yorgunluktur. Düzensiz ve kötü beslenme kan şekerinizde yükselmeler ve düşüşlere neden olabilir. Bunun sonucunda da kendinizi yorgun hissedebilirsiniz.

Su Tüketimi: Su tüketimi vücudumuzun sağlığı için çok önemli bir rol oynamaktadır. Yetersiz su tüketimi kanı yoğunlaştırarak kalbin hücrelere ve organlara kan pompalamasını zorlaştırır ve fiziksel yorgunluğa neden olur. Günde 1.5 – 2 lt. su tüketimi önerilmektedir.

Alkol: Alkol tüketimi uykunuzda bölünmelere neden olur. Uyandığınızda kendinizi bitkin ve baş ağrıları içerisinde bulabilirsiniz. Uyumadan üç saat önce içmeyi bırakın.

Düzenli Egzersiz Yapın:   Gündelik yürüyüş ve vücut kaslarını çalıştırmaya yönelik düzenli egzersiz vücudunuzu daha aktif kılar ve kendinizi daha zinde hissedersiniz. Kalp hastalıkları, diyabet ve kanserden korunmaya yardımcı olur.

Zihinsel Yorgunluk:  Aktif beyin faaliyetleri çok önemlidir. Zihinsel yorgunluk vücudunuzu etkiler ve kendinizi bitkin hissedersiniz. Omega 3 ve benzeri besin destekleri zihninizi daha enerjik kılar.

Anemi: Demir eksikliği anemisi özellikle kadınlarda (menopozdan önce) bitkinlik ve yorgunluğa neden olur.

Yetersiz Uyku:  Fiziksel yorgunluğun nedenlerinden biri de yetersiz uyumaktan kaynaklanmaktadır.

Göz Kuruluğu

Gözlerimiz vücudumuzdaki dış etkenlere karşı en hassas organımızdır. Özellikle direkt olarak güneş ışığına bakılmasından çok etkilenen gözlerimiz her çeşit travmalara ve enfeksiyonlara karşı da çok hassastır. Göz muayenesi için genel fikir birliği her yıl düzenli olarak göz kontrolünden geçilmesidir. Göz problemleri erken teşhis ile çoğu zaman tedavi edilebilir.

1. İlaçlarınızı Gözden Geçirin
Kullandığınız ilaçları yakından tanımalısınız. Eğer idrar sökücü ilaçlar, doğum kontrol hapları, dekonjestan ve alerji-kaşıntı ilaçları alıyorsanız göz kuruluğu olup olmadığına dikkat ve özen göstermelisiniz.

2. Balık yağı takviyesi yapın
Araştırmalara göre balık yağı göz kurumasına karşı vücudun gözyaşı üretimine katkıda bulunuyor.

3. Aşırı sıcak veya soğuk havalar göz kurumasına neden olabilir
Çok soğuk -  kuru ve rüzgarlı havalarda klimalı ya da kaloriferli odalarda, yoğun ışığa maruz kalma durumunda, uzun süreli bilgisayar kullanımında, sigara kullanımı ya da çok sıcak duştan sonra gözde kuruma ve kızarıklık olabilir.
Sorunsuz bir göz sağlığı için bulunduğunuz ortamda göz kuruluğuna neden olabilecek etkenleri elinizden geldiğince minimize etmeniz göz sağlığınız için önem teşkil etmektedir. Uzun süreli klimalı ve dumanlı ortamda bulunmak, uzun süre bilgisayar kullanmak ve televizyon izlemek vb. göz kuruluğuna neden olacaktır. Göz kuruluğu şiddetli ve kronik bir hal aldıysa mutlaka zaman kaybetmeden doktorunuza görünün.

Siz de baharı karşılayamayacak kadar yorgun musunuz?

Bahar yorgunluğunun en basit açıklaması insan metabolizmasında oluşan değişikliklerdir. Kış mevsimi boyunca zayıflayan bağışıklık sistemi, güneş ışığından faydalanamamak, yeterince taze meyve ve sebze tüketememek, vücudunuzda oluşacak yorgunluk, halsizlik, uykusuzluk ve eklem ağrıları gibi birçok şikayeti meydana getirebilir.
Bahar yorgunluğundan korunabilmeniz ve bu şikayetleri yaşamamanız için alabileceğiniz basit önlemler var;
Meyve ve Sebze Tüketmek: Kış aylarında yetersiz miktarda aldığımız ve vücudumuzun ihtiyaç duyduğu mineral, vitamin gibi direnç kaynaklarını bahar aylarında taze sebze ve meyve tüketimini artırarak alabilir, bahar yorgunluğuna karşı vücudumuzun daha dirençli olmasını sağlayabiliriz.
Yeterli ve Dengeli Kahvaltı: Sabah kahvaltısında tükettiğimiz besinlerin miktar ve içeriğini bilinçli şekilde ayarladığımızda, günümüz verimli geçecektir. Kahvaltıda karbonhidratlı besinler, elma, kuru incir ve kayısı tüketimini alışkanlık haline getirerek, gün boyunca enerjimizi yüksek tutabilir ve bahar yorgunluğunu yenebiliriz.
Bol Su Tüketmek: Bahar aylarında bol su tüketerek, vücudumuzun dinç ve sağlıklı olmasını sağlayabiliriz. Günde en az 1.5-2 litre su tüketimiyle hem metabolizmamızı hızlandırmış hem de vücudunuzun su ihtiyacını karşılamış oluruz.
Protein Ağırlıklı Beslenmek: Mevsim değişikliği ile birlikte vücudumuzun protein ihtiyacı  çoğalır. Et, sakatat, şarküteri ürünleri, balık, midye, istiridye, yumurta, süt, süt ürünleri, peynir, soya fasulyesi, badem, fındık ve tahıl ürünleri tüketmek vücudumuzun protein ihtiyacını karşılayacaktır.
Birkaç basit değişikliğin sonucu bitmek bilmeyen yorgunluktan kurtulmanız olacak

Aldığınız bütün önlemlere rağmen yorgunluk sorununuz devam ediyorsa hiç zaman kaybetmeden doktorunuza başvurmalısınız.

Sağlıklı ve Güzel Bir Cilt İçin Alınması Gereken Önlemler

İyi bir cilt bakımı ve sağlıklı yaşam tarzı ile cildin yaşlanmasını ve kırışmasını geciktirebilir ve muhtemel deri sorunlarından korunabilirsiniz. Cilt sağlığı için kendimize yeterli zaman ayıramıyor olsak da alınabilecek birkaç basit önlemle cildimizin sağlıklı ve güzel görünmesini sağlayabiliriz.

Güneş ışınlarından korunma: Cildimizi koruyabilmemizin en önemli yolu güneş ışınlarına yoğun bir şekilde maruz kalmamaktan geçmektedir. Güneş ışınlarının D vitamini üretiminde çok büyük rol üstlendiğini ve vücudumuz için önem teşkil ettiğini biliyoruz ama güneş ışınlarına yoğun bir şekilde maruz kalmanın kırışıklık, güneş lekeleri, cilt kanseri gibi cilt sorunlarına neden olabilir.

Güneşten koruyucu ürün kullanın: Güneşten koruyucu ürünler düzenli, uygun, yeterli miktarda kullanılmaları halinde güneşten korunmada altın standarttır. Güneş kremi faktörü, ürünün cildi güneşin zararları etkilerinden koruyabilme yeteneğidir.
  • Güneş kremi faktörü en az 15 olan koruyucular kullanın.
  • Günlük kullanın, sadece güneşe çıkarken kullanmayın.
  • Ürünün cilt tarafından emilebilmesi ve film örtü oluşturabilmesi için dışarı çıkmadan en az 15-20 dakika önce, kuru deriye uygulayın ve her 2 saatte bir tekrarlayın. Yazın güneşlenirken, deri tipinize bağlı olmaksızın ürünü baştan ayak parmaklarınıza kadar olan bölgeye uygulayın.
  • ½ tatlı kaşığı ürünü ayrı ayrı her iki kol, yüz ve boyun için; 1 tatlı kaşığı ürün ise her iki bacak, göğüs ve sırt için ayrı ayrı kullandığınızda etkili koruma sağlarsınız.

Sigara içmeyin: Sigara cildinizin olduğundan daha yaşlı görünmesine ve kırışmasına neden olacaktır. Sigara dumanı deri üzerinde kuruluğa yol açar ve sigara dumanında bulunan toksik maddelerin etkileri kırışıklığa neden olabilir. Sigara içerken dudak ve yüz kaslarında oluşan yüz ifadeleri ve kasılmalar kırışıklığa neden olmaktadır.
Eğer sigara içiyorsanız cildinizi koruyabilmenizin en önemli yolu bir an önce sigarayı bırakmanız olacaktır.

Cilt sağlığı için sağlıklı beslenin: Sağlıklı beslenme kendinizi iyi hissetmenizi ve formda olmanızı sağlayacaktır. Sık sık taze sebze, meyve ve tam tahıllı ürünler tüketmeye özen gösterin.