24 Mayıs 2012 Perşembe


Göz Alerjisi


Vücudunuz alerji belirtilerini farklı şekillerde göstermeye başlamış olabilir.Özellikle polen alerjisi, gözde kaşınma hissi, gözlerde kızarıklıklar, burun akıntısı ve sık sık hapşırmak gibi belirtiler göstermektedir.

1. Polenli günlerde aktivitelerinizi gözden geçirin
Yoğun polenli günlerde dışarıda gerçekleştirilecek aktivitelerden uzak durmaya özen gösterin. Özellikle rüzgârlı günler polen alerjisinde en dikkat edilmesi gereken zamanlardır. Dışarıda yapacağınız koşu, egzersiz ya da diğer aktivitelerinizi rüzgârlı ve polenli günlerde en aza indirgemeniz gerekmektedir.

2. Güneş gözlüğü kullanabilirsiniz
Güneş gözlüğü, polenlerin gözle direkt temasını engelleyerek gözünüzü korur. Dışarıda, elbiselerinize ve vücudunuza yapışanpolenleri istemedenevinize taşıyabilirsiniz. Saçınızda kalan polenler yastığınıza geçerekuzun süreli temas ile alerjik tepkimelere neden olabilir.

3. Pencerelerinizi kapalı tutun
Rüzgârlı ve polenli günlerde camlarımızı kapalı tutarak ve polen filtreli klimalar kullanarak polenlerin girmesini engelleyebiliriz.

4. Düzenli olarak el ve yüz yıkayın
Elimizi ve yüzümüzüdüzenli olarak yıkayarak, polenlerin vücudumuza yayılmasını engelleyebiliriz.

5. Günlük kullanımlı kontakt lens kullanın
Polenler özellikle; gözlerinizde, kontakt lenslerinizde, burnunuzda ve boğazınızda takılı kalırlar. Kontakt lensinizi düzenli olarak temizleyerek polenlerden arındırabilirsiniz. Fakat kalıcı çözüm için, günlük kontakt lens kullanabilir ve gözünüzün alerjik reaksiyon göstermesini engelleyebilirsiniz.

6. Gözünüzdeki alerjenleri uzaklaştırınız
Suni göz damlaları gözünüzün temizlenmesine yardımcı olacaktır.

7. Gözlerinizi ovuşturmayın
Gözleriniz polenle temas ettiğinde karşı koyulamayacak bir kaşıma hissi yaratır ve neticesinde gözlerinizi ovuşturmak zorunda kalırsınız. Fakat ovuşturmak şikâyetlerimizi daha da arttıracaktır. Bunun yerine suni gözyaşı damlaları kullanmak veya doktorunuzun vereceği alerji önleyici damlalar kullanmak daha uygun olacaktır.

8. Göz doktorunuza başvurunuz
Doktorunuz, göz alerjilerinin sıklıkla görüldüğü bahar mevsiminde şikâyetlerimiz oluşmadan önleyici göz damlaları önerebilir. Göz damlaları, özellikle alerji mevsiminde düzenli kullanıldığında şikâyetlerimizin geçmesini sağlayacaktır.

 ASTIM

Tüm dünyada 300 milyon, ülkemizde ise yaklaşık 4 milyon astım hastası olduğu tahmin edilmektedir. 
Çocukluk çağında astıma daha sık rastlanmakla birlikte, astım hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir.
Astım genetik yatkınlığı olan bireylerde yaşam ve çevre koşullarının etkisiyle ortaya çıktığından görülme sıklığı bölgesel farklılıklar göstermekte ve yıllar içinde artmaktadır.
Astım kronik bir hastalık olmasının yanısıra, aynı zamanda değişken özellikte de bir hastalıktır. Yakınmalar zaman içinde kendiliğinden ve/veya ilaçlar ile kaybolabildiği için hastalar düzenli tedavi kullanımı ve hekim kontrolü konusunda kararsız davranabilmekte ve geç dönemde sağlık hizmetine başvurmaktadırlar. Oysa astım kronik ve değişken bir hastalık olmasına rağmen uygun ve kişiye özel tedavi ile astım kontrol altına alınabilir.
2012 yılı Dünya Astım Günü sloganı tüm dünyada “ASTIMINIZI KONTROL EDEBİLİRSİNİZ” şeklinde belirlenmiştir.
Astım olan bir hasta için kontrol kavramı:
  1. Gündüz astım ile ilgili yakınmaların bulunmaması
  2. Gece astım nedeni ile uyku bölünmesinin olmaması
  3. Astım hastalığını kontrol altına alan ilaçları düzenli kullanırken ek olarak kurtarıcı ilaçlara ihtiyaç olmaması
  4. Solunum fonksiyon değerlerinin kişinin normal değeri veya yakını olması
  5. Günlük işlerin astım nedeni ile bir rahatsızlık duyulmadan yapılabilmesidir.
Günümüzde astımı kontrol edebilecek ilaçlar ülkemizde ve tüm dünyada yaygın olarak bulunmasına rağmen maalesef astım kontrol oranları hem ülkemizde hem tüm dünyada henüz istenen düzeylerde değildir. Türkiye’de astımlı hastaların ancak %1.25 inde kontrol sağlanabilmektedir. Astımı kontrol altına alınabilen hasta oranları Avrupa ülkelerinde de çok farklı değildir (%5.3).
Astım hastalarının nerdeyse tamamına yakını gündüz yakınma sorunu yaşamakta, yarısından fazlası ise gece astım nedeni ile uyanmaktadır. Astım nedeni ile hastaların en az yarısı son bir yıl içinde acil servise başvurmakta, her dört astım hastasından biri de hastaneye astım nedeni ile yatırılmaktadır. Bu tablo önlenebilir kontrol altına alınabilir hastalık olmasına rağmen çok yüklü sağlık harcamalarına yol açmaktadır.
GINA-“Global Initiative For Asthma “  girişimi dünya astım günü etkinlikleri ile birlikte astım ve doğal seyri konusunda farkındalık artışını sağlayarak önümüzdeki beş yıl içinde astıma bağlı hastane yatışlarının %50 azaltılması için tüm dünyada kampanya başlatmıştır.
Hem iş gücü hem de okul devamlılığında azalmaya yol açan astım konusunda hasta, hasta yakınları, eczacı ve tüm sağlık çalışanlarının bilgilendirilmesi, farkındalıklarının arttırılması gerekliliği öne çıkmaktadır.
ASTIM KONTROL  ALTINA  ALINABİLEN KRONİK BİR HASTALIKTIR!!!

Güneş altında koruyucu krem kullanmadan spor yapmak sağlığı tehdit ediyor.


Yaz döneminde özellikle açık havada yapılan spor, kalori harcanması ve genel vücut sağlığının korunması için çok gerekli ve önemliyken, sporcuyu güneşin zararlı etkilerine karşı hazır hedef haline getirmektedir. Hem ultraviyole A hem de ultraviyole B koruması olan güneş kremlerini kullanmadan güneşe çıkmak, spor yapmak, güneşin olumsuz etkilerinden kaynaklı cilt sorunlarına yol açmaktadır.
Günümüzde güneş kremlerinde iki farklı güneş filtresi kullanılıyor. Bunlar organik filtreler, mineral ya da inorganik filtrelerdir. Her iki grup da çok güçlü ultraviyole koruması sağlar. Ancak sporcular çok fazla terledikleri için ve yüz bölgesini sıklıkla sildiklerinden dolayı organik güneş filtresi bulunan güneş kremleri ciltten hızla uzaklaşır. Bu nedenle güneş altında spor yapacak olanların ya da su sporları ile uğraşanların nano boyuta indirgenmiş titanyum dioksit içeren güneş kremlerini kullanmaları gerekir. Nano partiküllere indirgenmiş titanyum dioksit cilt içine yerleşmekte ve su ya da terlemek ile ciltten uzaklaşmamaktadır. Bu yüzden cilde sürüldükten sonra en az 6-8 saat etkili bir güneş koruması oluşturmakta. Yazın açık alanda spor yapanların, etkili güneş koruyucularını tercih etmeleri gerekiyor.
Su sporları ile uğraşanların mutlaka nano – partikül titanyum dioksit içeren, cildi besleyen, koruyan, vitamin B3, B5, C, E gibi anti-oksidan etkili doğal bileşikler ile zenginleştirilmiş güneş kremi kullanmaları önerilir.

Anne Sütü ile Beslenmenin Önemi



Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF, her bebeğin doğumdan itibaren 6 aylığa kadar yalnız anne sütü ile beslenmesini bundan sonra da ek besinlerle birlikte olmak koşuluyla en az 2 yaşına kadar anne sütü ile beslemenin devam ettirilmesini önermektedir.

ANNE SÜTÜ İLE BESLENME NEDEN ÖNEMLİDİR?
  1. Bebekler için en ideal beslenme yöntemi anne sütü ile emzirmedir.
  2. Emzirme, çocuklara yaşam için en iyi başlangıcı sağlar.
  3. Birçok çocuk, anne sütü ile beslenemediğinde yakalanmaması gereken hastalıklara yakalanmaktadır.
  4. Son yıllarda anne sütü ile beslenmenin diyare tedavisinde, dehidratasyonu önlemede ve iyileşmeyi hızlandırmada önemli olduğu açıklığa kavuşmuştur.
  5. Tıbben gerekli görülmedikçe, yeni doğanlara anne sütünden başka yiyecek ya da içecek verilmemelidir.
ANNE SÜTÜ İLE BESLENMENİN YARARLARI
  1. Anne sütü bebeğin büyüme ve gelişmesi için gerekli olan tüm besin ihtiyacını karşılar.
  2. Anne sütü kolay sindirilir, etkili bir şekilde kullanılır.
  3. Bebeği hastalıklardan korur, her zaman hazır ve sterildir.
  4. Yapay beslenmeden daha ucuza mal olur.
  5. Emzirme; anne ve bebek arasında duygusal ve fiziksel olarak bir bağın, sevgi dolu bir ilişkinin kurulmasına yardımcı olur.
  6. Emzirme, yeni bir gebeliğin geciktirilmesini sağlarsa da bir doğum kontrol yöntemi değildir.
  7. Emzirmek annenin sağlığını korur, uterusun normal boyutlarına dönmesini hızlandırır.
  8. Anne sütünde D vitamini hariç bütün vitaminler yeterince bulunmaktadır.
  9. Emziren anneler bebeklerine daha şefkatli davranırlar. Bu annelerin çocuklarını istismar etme olasılığı diğer annelere göre daha düşüktür.
  10. Bazı çalışmalarda, anne sütü ile beslenmenin bebeğin zeka gelişimine, entelektüel yapısına olumlu etki yaptığı bildirilmektedir.
SÜT SALGILANMASINI ETKİELYEN UYGULAMALAR
  1. Eğer bebek bir memeden emmeyi bırakırsa bu meme süt yapmayı keser.
  2. Bebek bir memeden daha fazla emerse bu meme daha fazla süt yapar ve daha büyük olur.
  3. Bir memenin süt yapmaya devam etmesi için süt o memeden boşaltılmalıdır.
  4. Etkili bir emme için bebek ağzının meme başına iyi yerleşmesi gerekir. Sadece meme başı değil areolayı (koyu renkli kısım) da alacak şekilde bebek memeye yerleşmelidir.
  5. Doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emzirmeye başlanmalıdır.
  6. Bebek her istediğinde emzirilmelidir. Bebek ne kadar fazla emerse süt o kadar fazla gelecektir. Eğer bebekler doğum sonrasında hemen annenin yanında kalırlarsa ve her ağladıklarında ve istediklerinde emzirirlilerse hem daha yeterli beslenmiş olurlar hem de anne sütünün miktarı artar.
  7. Doğumu takip eden ilk yarım saat içinde tensel temas sağlanmalıdır.
  8. Emzirilen bebeklere yalancı meme veya emzik türünden herhangi bir şey verilmemelidir.
  9. Anne ile bebeğin aynı odada kalması kurulacak bağlantı nedeniyle bebeğin daha az ağlamasına, emzirme süresinin uzamasına ve annenin emzirme konusunda kendisine daha çok güvenmesine yardımcı olacaktır.

EMZİRME TAKTİĞİ
  1. Emzirmeye başlamadan önce tırnaklar kısa kesilmiş olmalı ve eller iyice yıkanmalıdır.
  2. Rahat ve sakin bir pozisyonda olmanız önemlidir.
  3. Bebeğin başının ve vücudunun aynı doğrultuda, düz bir hat üzerinde olması gerekir.
  4. Bebeğin burnu meme başının hizasında olacak şekilde yüzü memeye bakmalıdır.
  5. Anne, bebeği kendi vücuduna yakın tutmalıdır.
  6. Eğer bebek bir yeni doğansa yalnızca başı ve omuzlarından değil ayrıca poposundan da desteklenmelidir.
  7. İşaret parmağı memenin altında, başparmak memenin üstünde olmalı, diğer parmaklar memeyi alttan destekleyerek göğüse dayalı tutulmalıdır.
  8. Meme ucuyla bebeğin dudaklarına dokunulur, bebeğin ağzını genişçe açması beklenir ve bebeğin alt dudağı üzerine areolanın (koyu renkli kısım) tabanı oturtulur.
  9. Bebeğinizin göğsünüzdeki sütü emerek boşaltması sağlanmalıdır.
  10. Her emzirme sonrasında bebeğin midesi omzunuza gelecek şekilde yatırılarak gazını çıkarılması gerekir.
  11. Bebeğiniz uyuyorsa en fazla 3-4 saat sonunda uyandırılarak emzirilmelidir.
  12. Emzirme sonrası sağılacak bir miktar sütle meme ucu ve çevresi hafifçe nemlendirilmelidir.
  13. Memeler günde bir defadan fazla yıkanmamalı, sabun kullanılmamalı ve havluyla ovuşturulmamalıdır.
  14. Doktorunuzun önerisi olmayan ilaçlı losyon ve merhemlerden kaçınılmalıdır.
YETERSİZ SÜT
Hemen her anne bir hatta iki bebeğe yetecek kadar süt üretebilir. Genelde anne, sütünün az olduğu düşünülse bile, bebeği aslında tüm ihtiyacını anneden alabilir. Bazen bebek yeteri kadar süt almaz. Ama bunun nedeni bebeğin yeterince emmemesi, ya da etkin emmemesidir. Çok ender olarak neden, annenin yeteri kadar süt üretebileceği yerine, bebeğin ne kadar süt aldığını düşünmek daha önemlidir.
Bebeğin yeterli süt alıp almadığı nasıl anlaşılır?
  • En güvenilir yol tartısının kontrol edilmesidir. İlk 6 ay boyunca bebek ayda en az 500 gr. veya haftada 125 gr. almalıdır. Bebek yeterli kilo alıyorsa yeterli süt alıyor demektir.
  • Bebeğin idrar miktarı kontrol edilmelidir. Yeterli süt alan bebek 24 saatte genelde en az 6-8 kez açık renkli idrar çıkarır. Yeterli süt olmayan bebek ise günde 4 defadan az ve yoğun, belirgin kokulu idrar yapar.

Uz.Dr. Ayşe Özgün Akman Anne Sütünü anlatıyor.

Sütünüz Bebeğinizin Normal Besinidir


Anne sütü içerisinde henüz keşfedilmemiş veya adlandırılmamış olanlar da dahil bebeğin gereksinim duyduğu her şeyin bulunduğu eşsiz bir sıvıdır ve her annenin sütü kendi bebeği için en uygun bileşimdedir. Bebeğin gereksinimlerindeki değişikliklere cevap verebilmek için öğün, gün ve yıl süresince de değişim gösterir.

Tüm memeli canlılar için emzirme bebek yetiştirmenin doğal yoludur.  Emzirme bir bebeği sadece iyi beslenmeden çok öteye götürüp, dünyaya usulca alıştırmak için tasarlanmış bebeğin ilk insani ilişkisidir. Bebek memeden kesildikten çok sonra bile devam eden derinlerde yaratılmış bir bağlılıktır.

Bebek doğduktan sonraki ilk birkaç günde az miktarda üretilen süt olan kolostrum bebeğin doğum sonrası maruz kaldığı bütün mikroplara karşı onun ilk korunmasını sağlayan yoğun bağışıklık faktörlerine sahiptir. Bu “ilk süt” yüksek oranda immünglobulin A salgısı (SIgA) içerir. SIgAallerjik hassasiyet doğurabilecek yabancı proteinlerin ve mikropların geçişine karşı korumak üzere bebeğin bağırsaklarını kaplayan bir antienfektif ajandır. Kolostrumun asit düzeyi bebeğin bağırsaklarının yararlı bakterilerle kuşatılmasını teşvik eder. Kolostrum aynı zamanda bebeğin bağırsaklarını uyandırıp çalıştıran yumuşatıcı bir jeldir ve doğumdan önce bebeğin bağırsaklarında birikmiş olan mekonyum adlı katrana benzer dışkıyı temizlemeye yardımcı olur.

İlk iki haftada aşamalı olarak hazırlanan “olgunsütte” hayat boyu sağlığa katkısı olan pek çok madde vardır. Emzirilen bebek interferon, interlökin, beyaz kan hücreleri ve SIgA ile birlikte neredeyse annesi kadar güçlü bir bağışıklık sistemi kazanır. Diğer yandan büyüme faktörleri bebeğin bağırsaklarını, kemiklerini ve diğer organlarını büyütmeye devam eder.
Bir bebek normal besini olmadan kulak ve bağırsak enfeksiyonları, solunum sorunları açısından daha yüksek risk altındadır. İleri dönemde alerjilere ve diş sorunlarına daha çok rastlanır. Görme, sinirler ve bağırsaklar tam olarak gelişemez. Çocukluk ve yetişkinlik döneminde Chron hastalığı, ülseratif kolit, tip 1 diyabet, kalp hastalığı ve bazı kanserlere yakalanma riski daha yüksektir. Strese daha olumsuz tepki verir ve hem bebekken hem de daha sonraki hayatında kan basıncı daha yüksek olur. Daha ileri yıllarda obezite, tip 2 diyabet, kalp hastalığı ve kemik erimesi riski daha yüksektir.
Emmemiş çocuklarda uzun süre emzirilmiş bebeklere göre IQ düşüklüğü olduğunu gösteren çok sayıda çalışma vardır.

Sadece kadına özgü özellikler olan doğurmak ve emzirmek onu doğaya ve kendi içsel güçlerine yaklaştıran harika yaşam deneyimleridir. Toplumsal kimliğimiz ne olursa olsun doğal süreçleri desteklemek hepimizin sorumluluğudur. Bebeklerin doğduktan sonra mümkün olan en kısa sürede emzirilmeye başlanmasının, altı ay süreyle sadece anne sütü ile beslenmesinin ve altıncı aydan itibaren ek besinlerle birlikte iki yaşına kadar anne sütüne devam edilmesinin sağlanması için tüm sağlık kurumlarında, toplumsal yaşam alanlarında, medyada hassas ve özenli düzenlemelerin yapılması önemlidir.


Uz.Dr. Ayşe Özgün Akman Anne Sütünü anlatıyor.

16 Mayıs 2012 Çarşamba


KİŞİYE ÖZEL BESLENME PROGRAMI

Beslenme; insanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken bir yaşam sürebilmesi adına ihtiyaç duyulan besinlerin yeterli ve dengeli bir şekilde alınması ve bunların vücut tarafından kullanılmasıdır. Bebeklikten yetişkinliğe, yetişkinlikten yaşlılığa kadar olan süreçte her dönemde ihtiyaç duyulan besin öğelerinin profili değişkendir. Bu nedenle beslenme mutlaka kişiye özel planlanmalıdır. Planlanan beslenme programlarının başarıya ulaşabilmesi için bireysel bazı parametrelerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir; yaş,cinsiyet, bireyin vücut kompozisyonu yani vücut yağı, kası vücutta bulunan su miktarı, bireyin metabolizma hızı, fizyolojik ve  psikolojik yapısı, kan biyokimyası, bireylerin sosyal ve iş çevreleri,bireysel beslenme alışkanlıkları ve gereksinimleri de eklenince bambaşka bir tablo özel bir program gerektiriyor. Diyet tıpkı parmak iziniz gibi kişiye özeldir. Bireysel bir çalışma ve disiplin gerektir




Uz.Dyt. Aylin Aydın kişiye özel diyeti anlatıyor.

8 Mayıs 2012 Salı


GLOKOM (GÖZ TANSİYONU HASTALIĞI)

Glokom yani halk arasında bilinen ismiyle göz tansiyonu hastalığı klasik görme alanı kayıpları ve görme siniri harabiyeti ile giden görme sinirinin bir hastalığıdır. Hastaya hiç belirti vermeden ilerlediği ve zamanında teşhis edilip tedavi edilmezse ciddi kalıcı görme kayıplarına neden olabileceği için görmenin sessiz hırsızı tabiri de kullanılır. Halk arasında yanlış bir kanı ise göz tansiyonun yüksek olmasının glokom ile eş tutulmasıdır. Göz tansiyonu normal değerlerin çok üzerinde olup glokom hastalığı bulunmayan çok kişi olduğu gibi bunun tam tersi de doğrudur. Göz tansiyonu normal sınırlarda olup ciddi glokom hastalığı bulunun çok sayıda hasta da mevcuttur.
Göz tansiyonu yani göz içi basıncı nedir? Gözün ön kısmını dolduran aköz hümör dediğimiz bir göziçi sıvısı mevcuttur. Bu sıvı gözün ön kısmındaki dokuları besler ve sürekli olarak üretilir ve emilir. Bu üretilme ve emilme arasındaki denge göz içi basıncını oluşturur. Göz tansiyonu yüksekliği glokom için bu güne kadar bildiğimiz en önemli ve en kontrol edebildiğimiz risk faktörüdür. Göz basıncı yüksekliği,   görme siniri üzerine basınç yaparak mekanik bir etki ile görme siniri üzerinde harabiyet yapar.
Glokomun tipleri nelerdir? Glokom açık ve kapalı açı olmak üzere başlıca iki ana guruba ayrılır. Bizim en çok rastladığımız, glokomun %90' ını oluşturan açık açılı glokomlardır. Göz içi sıvısı gözün ön kısmından trabekülüm adı verilen ağsı/süngerimsi bir tabakadan emilir. Bu tabakanın bulunduğu bölgeye açı ismini veriyoruz. Bu bölgenin anatomik olarak açık olduğu fakat göz içi sıvısın emiliminde bir zorluk olan glokom tipine açık açılı ve bu bölgenin anatomik olarak kapalı olup göz içi sıvısının emileceği bölgeye ulaşamadığı glokom tipine de kapalı açılı glokom ismini veriyoruz.
Glokomun belirtileri nelerdir? En sık rastladığımız açık açılı glokomlar hastaya hemen hiçbir belirti vermeden yavaş ve ilerleyici görme alanı kayıpları ve en son aşamada görme kaybına neden olurlar.
Çok daha nadir olan, kapalı açılı glokomların ani gelişen tipi gözde şiddetli ağrı, ani görme kaybı, gözde kızarıklık ile hastanın acilen göz doktoruna başvurusuna sebep olur.
Risk gurubu kimlerdir? Bu hastalığın en sık rastladığımız tipi hastaya hemen hiçbir belirti vermediği için risk guruplarının rutin göz muayenesi önerilir. Ailesinde göz tansiyonu hikayesi olanlar, 50 yaşın üzerindeki kişiler, gözüne travma /darbe hikayesi olanlar, kortizon içerikli ilaç kullanım hikayesi olanlar risk gurubunun bazılarıdır. Bu yüzden ailesinde göz tansiyonu hikayesi olanlara 40 yaşın üzerinde olmayanlara da 50 yaşın üzerinde rutin göz muayenesi öneriyoruz.
Glokomun tanısı nasıl konur? Glokomun tanısının konulması detaylı bir göz ve görme siniri muayenesi ile başlar. Glokom görme sinirinde, çukurlaşma şeklinde çok karakteristik bir siniri harabiyetine yol açar. Bazı görme sinirleri doğuştan geniş bir çukura sahipken ve herhangi bir patolojiye işaret etmezken bazı çukurlaşmalar glokom bulgusu olarak değerlendirilir.
Göz içi basıncını göze hava üfleyerek veya göz yüzeyine dokunarak ölçüm yapan tonometre isimli  cihazlarla ölçüyoruz. Normal göz içi basıncının ortalama değerleri 10- 21 mm Hg arasındadır. Göz içi basıncını doğru olarak değerlendirebilmemiz için kornea ismi verdiğimiz gözün en öndeki saydam tabakasının kalınlığını bilmemiz büyük önem taşır. Bu tabakanın kalınlığını pakimetri ismini verdiğimiz cihazlar ile ölçüyoruz. Bu saydam tabakanın normalden kalın olduğu kişilerde göz tansiyonu yanlış yüksek olarak ölçülürken, normalden ince olduğu kişilerde yanlış düşük olarak ölçülür.
Bize tanı ve takipte yardımcı önemli testlerden biriside görme alanı testidir. Bilgisayarlı otomatize görme alanı testli glokomun klasik görme alanı kayıplarını bize gösterir. Hastalığın tanısında ve tedavi başladığımız hastalarda görme alanı kayıplarının devam edip etmediğini göstermesi açısından takipte çok değerli bir testtir.
Hastalığın erken tanısında çok yeni tanı araçlarından birisi de OCT  (optical coherence tomography) ismini verdiğimiz görme siniri etrafındaki sinir lifi tabakasının kalınlığını inceleyen cihazdır. Bu yöntem daha görme alanı testinde görüntüleyebileceğimiz görme alanı kayıpları başlamadan, çok erken evrede görme siniri etrafındaki sinir lifi kaybını bize gösterir. Erken tanıda ve takipte çok yardımcıdır.
Göz tansiyonu hastalığı tüm yukarıda bahsedilen muayene ve tetkiklerin sonucunda, bütün verilerek bir araya getirilerek konur. Glokom tanısının çok titizlikle konulması büyük önem taşır çünkü tedavisi kısa süreli değildir, tıpkı şeker veya tansiyon hastalığı gibi hastanın tüm yaşamı boyunca sürer.
Glokom nasıl tedavi edilir?
Erişkin hastalarda glokomun tedavisinde ilk tercih göz damlalarıdır. Bu damlalar ile amaç,  glokomun en önemli risk faktörü olan ve bizim kontrol edebildiğimiz hemen tek faktör olan göz tansiyonunu  düşürmektir. Bazı hastalarda bir çeşit damla ile göz tansiyonu istenen seviyeye indirilebilirken bazı hastalarda birden fazla damla gerekebilir. Tedavinin başında her hastada bir hedef göz tansiyonu belirlenir. Hedeflenen tansiyon değeri bazı hastalarda 17-18 mm Hg civarında olabildiği gibi görme sinirinde harabiyeti çok olan hastalarda 10-11 mm Hg gibi düşük değerler de olabilir. En önemli olan nokta hastaların damlalarını düzenli olarak hiç aksatmadan kullanmalarıdır.
Glokom tedavisinde lazerin yeri nedir?
Açık açılı glokomu olan damla kullanamayan hastalarda veya damla ile istenilen sonuca ulaşılamayan hastalarda geçici bir tedavi yöntemi olarak uygulanabilir. Etkisi genellikle geçici bir süre sürer, tekrarlanabilir fakat tekrarlandığında aynı etki görülemeyebilir. Genellikle kalıcı bir çözüm sağlamaz. Ani gelişen kapalı açılı glokomlarda ise lazer tedavisi ile göz içi sıvısının başka bir yoldan geçişi gerçekleştirilerek tedavi sağlanır. Ayrıca dar açısı olan ve açı kapanması riski bulunan gözlere önlem amacı ile bu lazer uygulanır.
Glokomda cerrahi tedavinin yeri nedir?
Erişkin hastalarda cerrahi ancak göz tansiyonunun damlalar ve/veya lazer tedavisi ile yeterli oranda düşürülemediği ve görme siniri harabiyetinin kontrol altına alınamadığı durumlarda uygulanır.


Doç.Dr. Yonca Özkan Arat Göz Tansiyonunu Anlatıyor.




    İnmemiş  Testis

    Testisler, gebeliğin erken dönemlerinde karın içinde, böbreklerin alt kesiminde gelişmeye başlarlar. Gebeliğin ilerlemesi ile birlikte, aşağı doğru yer değiştirerek 7. ay civarında kasık kanalının iç ağzına yerleşirler. Bir süre bu bölgede beklerler ve doğuma yakın dönemde kasık kanalının içinden geçerek normal yerleşim yerleri olan torbalara inerler. Testislerin bu iniş yolu üzerinde, herhangi bir yerde duraklaması sonucu torbalara inememesine inmemiş testis denir. İnmemiş testis, zamanında doğmuş erkek bebeklerin %3-5’inde görülmektedir. Testislerin torbalara inişi, doğuma yakın dönemde gerçekleştiği için, prematüre yani erken doğmuş bebeklerde inmemiş testis görülme sıklığı %30’a kadar çıkmaktadır. 
    Testislerin inişi, doğumdan sonra kısa bir süre daha devam edebilir.Bu nedenle 1 yaşında inmemiş testis görülme oranı %1’e inmektedir. Özellikle prematüre bebeklerde testislerin doğumdan sonraki inişi daha belirgindir. Doğum sonrası iniş genellikle ilk 6 ayda gerçekleşmektedir. Altıncı aydan sonra torbalarda saptanamayan testislerin kendiliğinden inme ihtimali oldukça düşüktür. İnmemiş testis tek veya iki taraflı olabilmektedir. Testisler, karın içinde, kasık kanalında veya torbaların üst kesiminde yerleşmiş olabilirler.
    İnmemiş testis genellikle aile tarafından veya rutin muayene sırasında çocuk doktorları tarafından fark edilmektedir. Hastalığın tanısı için muayene yeterlidir. Muayene sırasında çocuğun sakin, ortamın sıcak olması önemlidir. Çocuk ağlarken veya soğuk elle yapılan muayeneler yanıltıcı olabilir.
    Sağlıklı sperm gelişimi ve hormon üretimi için testislerin, vücut ısısından 2-3 derece daha soğuk bir ortamda bulunmaları gereklidir. Bu  soğuk ortam, ancak torbalarda sağlanmaktadır. İnmemiş testiste, testis olması gerekenden daha sıcak bir ortama maruz kaldığı için testiste hem yapısal hem de kimyasal bazı değişiklikler ve hasar gelişmektedir.  Sıcak ortama maruz kalınan süre ile oluşan hasar genellikle doğru orantılıdır. Yani süre uzadıkça hasar belirginleşir ve testiste küçülme olabilir. İnmemiş olan testisteki hasar, normal olarak torbaya inmiş diğer sağlıklı testisi de etkilemekte ve  her iki testis birden zedelenmektedir. Testiste oluşan hasar, kısırlığa ve bir takım kanserlerin gelişimine neden olabilmektedir. İnmemiş testislerde karşılaşılabilecek bir diğer tehlike de, testis torsiyonu denen, testisin kendi etrafında dönmesi sonucu kan dolaşımının bozulup saatler içerisinde canlılığını yitirmesi durumudur. Torsiyon riski, inmemiş testislerde torbaya yerleşmiş normal testislerden daha fazladır.
    Tüm bu riskler nedeniyle inmemiş testisin mutlaka tedavi edeilmesi gerekmektedir. İnmemiş testiste hormon tedavisinin yeri yoktur. Cerrahi tedavi gereklidir. Ameliyat, testisin yerleşim yerine göre, genellikle 6 ay ile 1 yaş arasında yapılmalıdır. İlk 6 aylık dönemdeki takipte testisin kendiliğinden inişi saptandı ise, ameliyat bir süre geciktirilebilir. Buna karşın, karın içi yerleşimli testislerde ameliyat daha erken dönemde yapılmalıdır. Muayenede hiç ele gelmeyen karın içi yerleşimli testislerde, laparoskopik yani kapalı yöntemle ameliyat yapılması gerekmektedir. İnmemiş testis ameliyatı, günübirlik cerrahi bir işlemdir. Yani hastalara ameliyat sonrası aynı gün taburcu ediliriler. Karın içi yerleşimli testislerde laparoskopik yöntem kullanılacağı için hastanın bir gece hastanede kalması gerekebilir. Ameliyat sonrası ağrı kesiciler ile ağrı kontrolü kolaylıkla sağlanabilmektedir. Hastalar, ameliyattan 1-2 gün sonra günlük aktivitelerine rahatça dönebilmektedirler. Cerrahi tedavi, testiste oluşan hasarı geri çevirememektedir, ancak daha fazla hasar gelişimini önlemektedir. Bu nedenle, ameliyat kanser gelişim riskini ortadan kaldırmaz, ancak gelişebilecek kanserlerin erkekn tanısına imkan sağlar.
    Testisler hareketli organlardır. Soğuk veya tehlike durumlarında refleks olarak kasık kanalına doğru çıkıp tekrar yerlerine inebilirler. Bu doğal bir savunma mekanizmasıdır. Bu refleksin aşırı kuvvetli olduğu duruma retraktil veya utangaç testisdenir. İnmemiş testis ile karışabilen bur durumda testis zaman zaman yukarı çıkıp tekrar torbaya inmektedir. İnmemiş testisten farklı olarak utangaç testisler, normal inişlerini tamamlamışlardır. Muayene sırasında testis torbaya rahatça indirilebilir ve bir süre torbada kalır. Gerçek bir hastalık olmayan bu durum, tedavi de gerektirmez. Ancak utangaç testislerin, nadir de olsa gerçek inmemiş testise dönme ihtimali olduğu için ergenlik dönemine kadar takip edilemse gereklidir.
    Eğer çocuğunuzun torbasında testisini saptayamıyorsanız mutlaka bir çocuk cerrahına danışmalısınız. 


    Uz.Dr. Mine Fedakar Şenyücel İnmemiş Testisi Anlatıyor.