16 Eylül 2014 Salı

Selfie Estetiği


Cep telefonuyla kendi fotoğrafını çekme akımı, “Selfie Pozları” yeni adı ile "Özçekim" gün geçtikçe daha popüler olmakta, daha çok hayatımızı etkilemektedir. Çoğu kişi sosyal medyada paylaştığı resimleri güzel çıksın diye ameliyatsız yapılabilecek medikal işlemler için bizlere başvuruyorlar. Cerrahi ve anestezisiz genç ve güzel görünmek istiyorlar.  

Kişinin selfiesindeki yüzüne, gıdı ve ellerine kayıtsız kalabilmesi imkansızdır. "Ne yapsam?" "Hangi yönteme başvursam?" "Nasıl daha iyi görüntü verebilirim?" diye düşünüp, çareler aramak için bize danışıyorlar. Fotojenik olmak öyle çok da doğuştan gelen bir özellik değildir. Daha fotojenik bir görünüme kavuşmayı, çevreye daha genç ve dinamik bakabilmeyi sağlayan yeni dolgu, botox, ultrason ve benzeri uygulamalar, daha güzel bir “selfie”ye olanak tanıyor.

15 dakikada 15 yaş daha genç ve 15 ay daha fotojenik olunabiliyor. Kariyerinde ilerlemek ve sosyal yaşantısında başarılı olmak isteyenler selfie estetik uygulamalarından yararlanabilir.

Kişinin fotoğraflarda daha önce fark etmediği detaylar dikkatlerini çekiyor, düşmüş ağız köşeleri onu hüzünlü gösteriyor. Göz altlarında boşluk ve koyu renkli halkalar belirmiş ise onu yorgun gösteriyor, yanaklarını çökük görüyor. Pırlanta yüzüğü elinde güzel durmuyor, yüz ovali ya da gülüşünü beğenmediyse selfie estetiği iyi bir seçenektir.

Özet olarak bütün bu uygulamalar sonucunda harika görünebilir, öz güveniniz artar, takvim yaşınızdan 10-15 yaş daha genç görünebilirsiniz. Sonuç olarak yaşlanmak yaşlı görünmek anlamına gelmez.

Siz de hedefinizi belirleyip, dermatoloğunuza danışarak kendinize bir yol haritası çizebilirsiniz.

12 Eylül 2014 Cuma

Tiroid Kanserlerinin Tedavisinde Radyoaktif İyot Kullanımı

Radyoaktif iyot (İyot-131) iyi farklılaşmış tiroit kanserlerinin (papiller ve folliküler tip) tedavisinde ve takibinde 70 yılı aşkın bir süredir kullanılmaktadır. Hastalıkların tedavilerinde kullanılan yöntem ve ilaçlar her dekatta önemli değişiklikler  göstermesine karşın radyoaktif iyotun (I-131) bu kadar uzun süredir yerini koruması eşsiz bir mekanizma ile tümorü tedavi etmesi nedeniyledir. Tiroit dokusu gibi tiroitten köken alan tümörler de I-131’i hücre içinde biriktiriler. I-131’in saldığı radyoaktif ışınlar (beta ışınları) çok kısa mesafede (birkaç mm) etki göstererek kanserli hücrenin ölümüne neden olur. Bu yararlı tedavi etkisi sadece iyot tutma kabiliyeti olan tümörler için söz konusudur ve iyot tutmayan tiroit tümörleri bu tedaviden fayda görmezler. I-131 tümör hücrelerinde biriktiğinden hastaların takipleri sırasında tümör odaklarının görüntülenmesi için de I-131 kullanılabilir.

I-131 tedavisi alacak olan hastalar genellikle fazlaca kaygılı olurlar. Kaygının temel nedeni radyasyon konusundaki bilgi eksikliği ve radyasyonun duyu organlarımızla algılanamayan, görünmez bir tehlike oluşundan kaynaklanmaktadır. Radyasyona maruz kalmak yeryüzünde yaşamanın doğal bir sonucudur. Sürekli olarak uzaydan gelen radyoaktif ışınlara maruz kaldığımız gibi Dünyamızın kendisi de önemli oranda radyoaktiftir. Hava, su ve toprakta bulunan doğal radyoaktif maddeler nedeniyle hepimizin vücudunda belli oranlarda radyoaktiviteye rastlanır. 

Ayrıca modern birçok tanı ve tedavi yöntemi de radyasyon içermektedir. I-131 tedavisi alan hastalardan yayılan radyasyon nedeniyle çevredekilerin alacağı radyasyon dozu aslında diğer doğal radyasyon kaynakları veya tıbbi uygulamalara kıyasla yüksek sayılmaz. Bu seviyede radyasyona maruz kalınmasının önemli bir sağlık riski oluşturmadığı da bilinmektedir. Ancak bu tedavi hastalar için faydalı ve gerekli iken başkaları için gereksiz bir radyasyon kaynağıdır. Bu nedenle tedavi sonrası taburcu olan hastaların da bazı kurallara uyması istenir. 

I-131 tedavisi tiroid kanserinde hangi amaçla uygulanır ?
I-131 uygulamasının en önemli nedeni aslında cerrahiden geriye kalan normal tiroid dokusunun yok edilmesidir. Tüm tiroit dokusu cerrahi olarak çıkartılmış olsa bile çoğu zaman geriye gözle görülemeyecek kadar küçük tiroit dokuları kalır. Bu normal tiroid dokuları tümörle benzer davranışları nedeniyle hastaların takibini güçleştirebilir. Bunların yok edilmesi daha konforlu bir hasta takibine katkı sağlar. I-131’in hasta takibinde tümör odaklarını görüntüleme için kullanılması da başlangıçta normal tiroit dokusunun yok edilmesini gerektirir.

I-131 uygulaması ayrıca muhtemel küçük tümör odaklarını yok etmek veya varsa vücudun başka alanlarına yayılmış tümör odaklarını tedavi etmek amacıyla da kullanılabilir. Bu iki uygulamada tercih edilen dozlar farklıdır.

Cerrahi sonrası I-131 tedavisi gerekli midir?
Cerrahi tedavi sonrası I-131 uygulananlarda hastalığın daha az nüks ettiği ve hastalığa bağlı ölümlerin de daha az olduğu yönünde kanıtlar vardır. Ancak bu genelleme her tiroit kanserinde I-131 uygulanmasının zorunlu olduğu şeklinde algılanmamalıdır. Cerrahi sonrası I-131 tedavisi uygulamaları ile ilgili bazı rehberler olmakla birlikte bu konuda kesin çizgiler ve tam bir görüş birliği yoktur. Bu konu hekimler arasında da en çok tartışılan alanlardan birisidir ve öneriler geniş bir yelpazede değişiklikler gösterdiğinden her önemli merkezin farklı protokolleri olabilir. Burada genel geçer kurallar oluşturmak çoğu zaman mümkün olmadığından her hastanın cerrahi tipi, patoloji sonuçları, kişisel özellikleri ve diğer bulguları dikkate alınarak kişiselleştirilmiş bir yaklaşım uygulanır. Bir hastaya I-131 önerilmesi o hastada geride tümör olduğundan şüphe duyulduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman bu önerinin temel nedeni geriye kalan normal tiroit dokusunu yok ederek takibi kolaylaştırmaktır. 

I-131 uygulamadan önce hazırlık gerekir mi?
I-131 uygulaması öncesinde bir süreliğine tiroit hormonlarının kesilmesi ve iyottan fakir bir diyet yapılması gerekir. Son zamanlarda tiroid hormonlarının kesilmesi yerine sentetik hormonlar kullanılarak benzer tedavi etkinliği sağlanabilmektedir. İlaç kesilmesi veya sentetik ilaç kullanımı tercihi hastanın tüm özellikleri dikkate alınarak tedaviyi uygulayan hekim tarafından yapılır.

Kullanılan I-131, radyoaktif olmayan iyot ile aynı kimyasal özelliklerde olduğundan dışarıdan alınan iyotun kısıtlanması I-131’in tedavi etkinliğini arttırır.  Bu nedenle bir süreliğine iyottan zengin olan gıdalar (iyotlu tuz ve deniz ürünleri gibi) ve iyot içeren ilaçlar kısıtlanır. Diyet içerikleri ve diyetin uygulanma süresi merkezler arasında küçük farklılıklar göstermekle birlikte önemli oranda benzerdir.

I-131 nasıl uygulanır?
I-131 ağız yoluyla uygulanır. Uygulamada kapsül veya sıvı formlar kullanılabilir. Tedavi etkinliği formlara göre farklılık göstermez ancak kullanım kolaylığı nedeniyle daha çok kapsül formu tercih edilir. Sıvı formu su ile karıştırılarak içirilir. Tedavi uygulaması kurşun ile zırhlanmış ve atık sistemi özel tedavi odalarında yapılır. 

I-131 tedavisinin yan etkileri var mıdır?
Temel bir prensip olarak etkisi olan her ilacın yan etkisi de vardır. Bir tedavi yönteminin popüler olabilmesi için olumlu etkilerinin potansiyel yan etkilerine çok ağır basması gerekir. Bu nedenle doğru soru Bu tedavi gerekli midir ? olmalıdır. Eğer detaylı bir inceleme sonunda I-131 uygulaması gerekli görülmüşse bunun anlamı tedaviden beklenen fayda yanında potansiyel yan etkiler ihmal edilebilecek kadar düşüktür. 

I-131 tedavisi herkese uygulanabilir mi?
I-131 tedavisi anne karnındaki çocukta ciddi anomalilere yol açabileceğinden hamile kadınlara uygulanmaz. I-131 anne sütüne geçtiğinden I-131 uygulaması sonrası emzirme kalıcı olarak kesilmelidir.

4 Eylül 2014 Perşembe

Tiroid Nodülü – Doç.Dr. Alptekin Gürsoy

Soru: Tiroid nodülünde kanser şüphesinin arttığı durumlar nelerdir?
Cevap: Tiroid bezi içerisindeki nodülde hızlı boyut artışı, beraberinde boyun bölgesindeki lenf düğümlerinde şişme, çok sert ve çevre dokulara yapışık nodül, seste kısılma veya kalınlaşma var ise tiroid kanseri açısından şüphelenmek gerekir. Radyasyona maruz kalan, boyun bölgesine radyoterapi uygulanan, ailesinde tiroid kanseri olan ve 20 yaş altı veya 70 yaş üstü olan hastalarda tiroid nodüllerin kanser olma riski artmıştır. Erkeklerde, tiroid nodüllerinin kanser olma riski kadınlara göre hafif artmıştır.

Tiroid Kanserinde Cerrahi Tedavi – Prof.Dr. Serdar Özbaş

Soru: Tiroid kanserinin tedavisinde cerrahinin önemi nedir?

Cevap: Tiroid kanseri tedavisinin en etkili yöntemi cerrahidir. Tiroid kanserlerinin büyük çoğunluğu (%85-90) diferansiye kanserlerdir yani bu hastalıkta hayati risk çok düşüktür. Olguların büyük bölümünde uygun bir tedaviyi takiben 20 yıllık yaşam beklentisi %95’in üzerindedir. Diferansiye tiroid kanserlerinin (papiller ve foliküler kanserler) tedavisinde ilk basamak cerrahidir. Daha az görülen ancak diğerlerine göre biraz daha agresif seyreden medüller tiroid kanseri için de tedavide ilk basamak cerrahidir. Genel olarak tiroid kanseri denildiğinde papiller tiroid kanseri anlaşılır.


Tiroid Kanserlerinin Tedavisinde Radyoaktif İyot Kullanımı – Prof.Dr. Seyfettin Ilgan

Soru: Cerrahi sonrası I-131 Radyoaktif İyot tedavisi gerekli midir?

Cevap: Cerrahi tedavi sonrası I-131 uygulananlarda hastalığın daha az nüks ettiği ve hastalığa bağlı ölümlerin de daha az olduğu yönünde kanıtlar vardır. Ancak bu genelleme her tiroit kanserinde I-131 uygulanmasının zorunlu olduğu şeklinde algılanmamalıdır. Cerrahi sonrası I-131 tedavisi uygulamaları ile ilgili bazı rehberler olmakla birlikte bu konuda kesin çizgiler ve tam bir görüş birliği yoktur. Bu konu hekimler arasında da en çok tartışılan alanlardan birisidir ve öneriler geniş bir yelpazede değişiklikler gösterdiğinden her önemli merkezin farklı protokolleri olabilir. Burada genel geçer kurallar oluşturmak çoğu zaman mümkün olmadığından her hastanın cerrahi tipi, patoloji sonuçları, kişisel özellikleri ve diğer bulguları dikkate alınarak kişiselleştirilmiş bir yaklaşım uygulanır. Bir hastaya I-131 önerilmesi o hastada geride tümör olduğundan şüphe duyulduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman bu önerinin temel nedeni geriye kalan normal tiroit dokusunu yok ederek takibi kolaylaştırmaktır. 

1 Eylül 2014 Pazartesi

Tiroid Nodülü Nedir?


Tiroid bezinde belirgin yer kaplayan, çevresindeki normal tiroid dokusundan kıvam olarak farklı küresel veya oval şekilli, normal olmayan dokuya verilen isimdir. Nodül tiroid bezi içerisinde normalde olmaması gereken kitle veya yumru olarak da tanımlandırılabilir. Tiroid bezi içerisinde nodül varlığında hastalık nodüler guvatr olarak isimlendirilir. Tiroid nodüllerinin boyutları birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişkenlik gösterebilir. Toplumda en sık rastlanan tiroid bezine ait hastalık grubunu oluşturur.

Tiroid nodüllerinin oluşumunda en önemli faktör iyot eksikliğidir. Ülkemiz gibi iyot eksikliği olan bölgelerde tiroid nodüllerinin sıklığı belirgin olarak artmıştır. Türkiye genelinde yapılan ultrason taramalarında erişkin toplumun yarısına yakınında nodüler guvatr tespit edilmiştir. İyot yetersizliği dışında bazı çevresel faktörlerin de (örneğin doğal guvatrojenler) tiroid nodüllerinin gelişiminde önemlidir. Ayrıca genetik (ailesel) bazı faktörlerinde önemli olduğunu biliyoruz. 


Tiroid nodülünün önemi nedir?
Nodüler guvatrı olan hastaların çoğunda sıklıkla bir şikayet yoktur. Çoğu hastada nodüller, diğer nedenlerle doktora başvuru sırasında saptanır. Yapılan fizik muayenede veya tiroid dışı nedenler için yapılan görüntülemelerde rastlantısal olarak bulunur. Tiroid bezi içerisindeki nodül çoğunlukla dışarıdan gözle fark edilmez. Az sayıda hasta boyunda kendisinin veya çevresindeki kişilerin fark ettiği şişlik nedeni ile başvurur. Ayrıca nadir olarak hastalar, nodülden olan aşırı hormon salgılanmasına ait şikayetler (hipertiroidizm) nedeni ile doktora başvurabilir. Çok az olgu çevre yapılara bası şikayetleri nedeni ile hekime başvurabilir. Nadir de olsa, nodül içine kanama olursa boyunda ağrı şikayeti olabilir. Rastlantısal olarak nodülü saptanan hastalarda, ‘’Benim guvatr şikayetim yok’’ daha ileri incelemeye gerek yoktur, şeklindeki düşünce tamamen yanlıştır. Rastlantısal olarak saptanan nodüllerde de, nodül şikayeti ile başvuran hastalarda olduğu gibi benzer riskler mevcuttur. 

Bir tiroid nodülünün hasta için dört temel önemi vardır: 
1- Tiroid nodülleri ile ilgili olarak en önemli risk; tiroid bezi içerisindeki nodüllerin %5’inde tiroid kanseri mevcuttur. Bu nedenle tiroid nodülü olan hastada en önemli ve öncelikli değerlendirme nodülde tiroid kanseri riskinin dışlanmasıdır. Tiroid bezi içerisindeki bir veya birden fazla nodül (multipl) olabilir. Genel kanının aksine nodülün tek veya multipl olması nodülün kanser riskini değiştirmez. Genel kabul gören görüş bez içerisindeki her bir nodül için kanser riski aynıdır.
2- Özellikle büyük nodüller, nodülün tiroid bezi içerisinde yerleşim yerine göre çevre yapılara bası oluşturabilir. Nefes borusuna olan bası nefes darlığına, yemek borusuna olan bası yutma güçlüğüne, ses sinirlerine olan bası ses kısıklığı ve kalınlaşmasına yol açabilir. Bası oluşturan nodüller sıklıkla 4 cm üzerindedir. Küçük nodüllerin bası oluşturması beklenmez.
3- Tiroid bezi içerisindeki mevcut nodüllerin bir veya daha fazlası aşırı tiroid hormon salgısına yol açarak zehirli guvatr (hipertiroidizm) tablosuna sebebiyet verebilir. Bu tip nodüllere sıcak nodül, toksik nodül, otonom nodül, hiperaktif nodül gibi isimler verilir.
4- Mevcut tiroid nodülü büyüklüğü nedeni ile boyunda estetik görünüm açısından hasta için sorun yaratabilir. 

Tiroid nodülünün değerlendirilmesi nasıl yapılır?
Başlangıç değerlendirmede, TSH ve tiroid hormonlarının kan düzeylerine bakılarak hastada tiroid bezinin fonksiyonel durumu değerlendirilir. Tiroid bezi içerisindeki nodüllerin boyutu, sayısı, yeri ve tipi için ultrason ile değerlendirme yapılır. Tiroid ultrasonu tiroid bezi içerisindeki nodülün boyutu, tipi, yapısı hakkında detaylı bilgi verir. Ayrıca boyun bölgesinde lenf nodlarının ve nodülün yaptığı basıya ait değerlendirmeye olanak tanır. Nodüle ait bir takım ultrason özellikleri nodülün kanser riski açısından ön bilgi verir. Hashimoto ve Graves hastalığı gibi durumlarda tiroid ultrasonunda kronik iltihabi sürece bağlı olarak bezin yapısında granüllü, kaba bir görünüm olabilir. Bu yapılanma ultrason görünümünde bez içerisinde sanki bir nodül varmış gibi yalancı nodül (Psödo-nodül) görüntüsü verebilir. Eğer tiroid ultrasonu deneyimli biri tarafından yapılmıyor ise tiroid bezi içerisinde kronik tiroidite ait psödo-nodül görüntüsü aldatıcı olabilir.  

Tiroid fonksiyon testleri normal olan nodüler guvatr hastalarında sıklıkla sintigrafik incelemeye ihtiyaç yoktur. Sintigrafik inceleme sıklıkla tiroid fonksiyon testlerinde hormon fazlalığı (hipertiroidizm) olan hastalarda yapılmaktadır. Tiroid nodüllerine ait değerlendirmede en önemli basamak tiroid nodülüne ait kanser olasılığının dışlanmasıdır. Modern tibbi yaklaşımda, ince iğne aspirasyon biyopsisi yapılmadan, tiroid hormon değerlerine, ultrason veya sintigrafi gibi yöntemlere bakılarak bir nodülün iyi huylu (selim) olduğuna ait değerlendirme yapmak uygun değildir. Biyopsi yapmadan, nodülün iyi huylu olduğuna ait değerlendirme yapmak modern tıbbi uygulamalar açısından uygun değildir ve hasta açısından ileride doğabilecek sorunlar açısından oldukça risklidir. Tiroid bezi nodüllerinin ortalama %5’nin kanser olduğu bilindiği için nodül boyutu 10 mm ve üzerindeki tüm hastalara biyopsi yapılmalıdır. Şüphe duyulan hastalarda daha küçük nodüllere de biyopsi yapılabilir. 

Tiroid nodülünde kanser şüphesinin arttığı durumlar nelerdir?
Tiroid bezi içerisindeki nodülde hızlı boyut artışı, beraberinde boyun bölgesindeki lenf düğümlerinde şişme, çok sert ve çevre dokulara yapışık nodül, seste kısılma veya kalınlaşma var ise tiroid kanseri açısından şüphelenmek gerekir. Radyasyona maruz kalan, boyun bölgesine radyoterapi uygulanan, ailesinde tiroid kanseri olan ve 20 yaş altı veya 70 yaş üstü olan hastalarda tiroid nodüllerin kanser olma riski artmıştır. Erkeklerde, tiroid nodüllerinin kanser olma riski kadınlara göre hafif artmıştır.

Tiroid nodülünün tedavisi nasıl yapılır?
Tedavinin nasıl yapılacağı konusunda nodülden yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisinin patoloji sonucu çok büyük önem taşır. 

Biyopsi patoloji sonucunda kanser veya kanser yönünden şüphe varsa hastaya tiroid cerrahisi yapılır. Yapılacak cerrahi girşim tiroid dokusunun tamamen çıkartılması esasına dayanan total tiroidektomidir. Cerrahi sonrası patoloji raporuna ve hastanın kliniğine göre radyoaktif iyot tedavisi gerekliliği belirlenir. Nodülün çevre dokulara basısı mevcudiyetinde de cerrahi tedavi yapılabilir. 

Kanser olmayan iyi huylu (selim) nodüllerde sadece takip yapmak yeterlidir. Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi ile iyi huylu olduğu doğrulan bir nodülde 6-12 ay aralıkla yapılan tiroid ultrasonu ile yapılan takip yeterlidir. Tiroid nodülünde büyüme saptanır ise tekrar biyopsi gerekebilir. Bazen biyopsi sonucu iyi huylu olsa bile eğer nodülde büyüme devam ediyor ve/veya klinik olarak kanser şüphesi yüksek ise cerrahi yapılabilir. Ayrıca tiroid bezi içerisinde çok sayıda nodülleri (multinodüler guvatr) olan, biyopsi almanın tümü ile mümkün olmadığı veya göğüs kafesi içerisine uzanım gösteren (retrosternal) nodüler guvatr hastalarında da cerrahi girişim yapılabilir. Daha önceki yıllarda tiroid nodüllerini küçültmeye yönelik olarak tiroid hormonu supresyon (baskılama) tedavisi hekimler tarafından sık kullanılırken, son yapılan çalışmalarda baskılama tedavisinin çok da etkili olmadığı bildirilmektedir. Ayrıca tiroid hormonu baskılama tedavisi özellikle menopoz sonrası kadın hastalarda, kemik yapısı üzerine olumsuz etkisi saptanmış ve kalp ritim sorunlarına yol açtığı gösterilmiştir. Bu nedenle nodüler guvatr hastalarında tiroid hormonu ile baskılama tedavisi artık çok tercih edilmemektedir. Çok yaygın kullanımı olmamakla birlikte, nodüler guvatr olan seçilmiş hastalarda radyoaktif iyot tedavisi, nodül içerisine alkol injeksiyonları, lazer tedavisi, yüksek yoğunlukta odaklanmış ultrasonik ses dalgası tedavisi gibi uygulamalarda mevcuttur.